Kitap hazırlığı - 3
Pancarından Şeker Çıkarmak İçin Yaptığı Uğraşlar
Defalarca belirttiğimiz gibi Dedem Nuri Bey Osmanlının son zamanlarında toplumdaki fakirleşmenin bir kader olduğuna inanmadığı için bu menfi düşüncenin nasıl kırılacağı konusunu 1900 lü yılların başında düşünmeye başlamıştır. Kafasında tasarladığı konu, kendisi de çiftçi olduğu için gelirini topraktan kazanan, Buğday, Arpa ve Mısırdan başka bir şey üretmeyen, sağladığı bu ürünlerle kıt kanaat geçinen Köylerde yaşayanların hayat standartlarının nasıl yükseltileceği konusu imiş.
Bunun için yapılması gerekenin ne olabilir diye düşünmektedir. Yukarıda bahsi geçen ürünlerin yerine ortaya koyacağı ürünün daha verimli, istihdama katkısının daha bol ve Köylülerin eline geçecek paranın daha fazla olması için nasıl bir ikame ürün olmalıdır diye düşünmüş. Bunu içinde Zirai bir ürün olan ve ayni zamanda da Sanayie de hitap edecek olduğuna inandığı Şeker Pancarını incelemeye başlamış. Böylece hem ürün değişikliği konusunu çözmek için hem de katma değerinin çokluğu neticesi Sosyal yapıya fayda sağlamış olacaktır.
Bin bir güçlükle temin ettiği Şeker pancarı tohumlarıyla Kalfa Köyündeki çiftliğinde deneme ekimleri yaparak pancarla tanışmış ve onunla anlaşıp iyi geçinerek hedefine ulaşmayı sağlamıştır. Pancarı tanıyıp ekim sahasını çoğaltarak elde ettiği pancarları mut-faktaki rendelerle rendeleyip, Kazanlarda rendelediği pancar parçalarını sıcak su ile işleme tabi tutmuştur. Ayrıca onların içindeki şekerli suyu çıkarmak için de bunları preslerde sıkmış ( Ailenin meslekleri arasında Haşhaş yağcılığı olduğunu belirtmiştik. Orada kullandıkları presleri rendelediği pancarların küspesini sıkmak için de kullanmıştır.) elde etiği tatlı kirli şerbeti eline alarak, başarısının ilk sevincini yaşamıştır.
Etrafındakilere de işte bakın nasıl pancardan tatlı şerbet elde etmişsek, bunu da Şekere çevirmek için Şeker fabrikası kuracağız diyerek başarısı ile öğünmüştür. Tabii ki bu işin en başındaki bir işlemdir, esas zorluklar bundan sonra başlayacaktır. Nuri Bey bunun farkındadır, tüm karşılaşacağı zorlukları kabul ediyor ve bunların çok üstünde bazı zorluklarla da karşılaşacağını baştan kabul ederek bu yola çıkıyor.
Pancarı yetiştirmekle yapmayı düşündüğü işin hammaddesini tanımış oluyor. Elde ettiği kirli şerbeti nasıl bir işleme tabi tutmalıdır ki içindeki yabancı maddeler olmasın ve beyaz şerbeti elde edebilsin. Bunun için yapacağı işin içine, Kimya bilgisinin de girdiğini görüyor. Bunun içinde çalışmalarını Kimya üzerine yöneltiyor. Yaptığı çalışmalar yetmeyin-ce, konunun uzmanlarından yardım alarak kirli şerbetin içindeki yabancı maddelerden kurtuluyor.
Şimdi elinde renksiz, kokusuz pancardan elde ettiği bir şerbet mevcuttur. Ailenin meslekleri arasında Helvacı lığın olması da onun için bir avantaj oluyor. Elde ettiği şerbeti kaynatarak helvacı lıkta kullanılan ve köpük helva yapılan Ravankı elde ediyor. Ravankı da çöğen suyu ile işleme tabi tutarak Şeker Pancarının şerbetinden Köpük helvası-nı yapıyor.
Bunu eline alarak Uşak’taki Esnaf ve Eşraf arkadaşlarını dolaşarak işte arkadaşlar pancardan elde edilen köpük helvası bu. Tadına iyi bakın bakalım bizim yaptığımız köpük helvalarıyla nasıl diyerek onlara ikramda bulunuyor. Bu çalışmaların tümü Osmanlının son zamanların-da oluyor. Memleketin perişan hali ve yönetim aczi Dedeme Fabrika kurmak için harekât zamanını ertelemeye karar verdiriyor.
1900 lü yılların başında rahmetli babam da İlk Okula gitmekte imiş. Babasının bu pancar işleri ile uğraşması, Esnaflar ve Eşraflar ile de devamlı Uşak’ta pancardan şeker elde etmek için Şeker fabrikası kurma konusunun görüşmesi ( Küçük bir İlçe olan Uşak’ta bu günün konusu haline gelmiş ), Okulda arkadaşları Babamla Şeker fabrikası Müdürünün oğlu diyerek alay ederlermiş. Babamda Okulda arkadaşlarıyla bunun için kavga edermiş. Eve gelip annesine ben okula gitmeyeceğim benimle Şeker fabrikası Müdürünün oğlu diyerek alay ediyorlar diye şikayet edermiş. Rahmetli Baba Annemiz de oğlum sen onlara niye kulak veriyorsun. Onlar kendilerince seninle alay ediyorlar, ama yarın Baban Şeker Fabrikası kurma işini gerçekleştirirse o alay edenler senin yüzüne nasıl bakacaklar diyerek Babama moral verirmiş.
Molla Ömer Oğlu ailesi bu şekilde 1900 lü yıllardan 1923 yılına kadar Şeker Fabrikasını hayal edemeyen dost ve düşmanları tarafından alay konusu olmuşlardır. Fakat bu olumsuz tavır nedeniyle aile olarak hiç mi hiç etkilenmemişler ve morallerini de bozma-yarak Aile Reisi olan Dedeme sonuna kadar inanıp ona arka çıkmışlar.
Dedeme Niye Yunancı Diyebildiler
Dedemin en büyük sıkıntısı sevgili Uşak’ın iki seneden fazla Düşman işgali altında kaldığı yıllar olmuştur. Tek düşüncesi topluma hizmet olan dedem, işkâl sırasında da toplu-ma nasıl bir hizmet etmeli ki bu hazin durum karşısında zaten fakir ve perişan olan Uşak halkı daha fazla ezilmesin diye düşünmüş. Bu konu içinde bir şeyler yapması gerekliliğine inanmış. Bunun içinde ne yapması gerekiyorsa onu yapmaya karar vermiş. Uşak’ı işgal eden Yunan Kuvvetlerinin Komutanı ( İşgal Harman sırasında olduğu için ) şimdiki Hava alanını Harman yeri olarak kullanan Akse, Kılıcan, Gücer, Bozkuş, Mesudiye ve İki Saray Köyleri burada harmanlarını sürerken, Köylülerin ellerindeki tüm arabaları ve kağnıları toplayarak kendi kullanımına alıyor.
Dedemlerin halıcılık yaptıklarından daha önceleri de bahsetmiştim. Kırk iki Köyde halı tezgâhları varmış. Buralarda fason olarak halı dokutarak ortak oldukları yerli Rum arkadaşıyla bu halıları İhraç ederlermiş.
Uşak’ın işgali sonrası İşgal Komutanı Uşak’ta mevcut olan ve hemen kendisiyle iletişime geçen yerli Rumlardan dedemin ortak olduğu Rum’u kendisine yaver olarak seçmesi Dedem için bir avantaj olmuş. Yunan İşgalı harman zamanına rastladığı için Köylüler harmanlarını kaldırıyorlarmış. Yunan komutan kendileri için lazım olan ulaşım ve yük nakil ihtiyaçlarını karşılamak için. Hava alanındaki harmanlarını kaldıran ( Akse – Kılcan – Gücer – Mesudiye – Bozkuş – İki Saray ) köylülerin arabaları ellerinden almış. Köylüler arabasız kaldıkları için işlerini yapamaz duruma düşmüşler. Tarlada ekinler, Harmanda saplar, Samanlar, Yarı sürülmüş saplar, tınas halindeki Buğday ve Arpalar ortada kalmış.
Bu vahim durum karsısında, Durum değerlendirmesi için gizlice bir araya gelen Köy Muhtarları ve Dedem bu konunun nasıl çözümlenebileceğini tartışmaya başlamışlar. Dedemde bunlarla beraber olduğu için fikir tartışmaları sırasında öncelikle Köy Muhtarlarıyla yaptığı çözüm sürecinde, Muhtarlara arkadaşlar siz bana İmece usulü, istediğimde beni zor durumda bırakmadan ve hiç aksat-madan 10 nar araba verebilir misiniz diye sormuş. Muhtarlar da Nuri Bey sen bu durumu çöz tabii ki bizler seni zor durumda bırakmayız.
Seni de mahcup da etmeyiz. Senin istediğinde arabaları emrine veririz diye söz vermişler. Büyük merkez Köylerinin Muhtarlarından, istediği an imece usulü onar araba almayı garantiye alan dedem. İşi nasıl çözmesi gereğini düşünmeye başlıyor. Aslında kafasında oluşturduğu bir planı da varmış. Hemen bunu uygulama safhasına geçmiş.
Böylece Halıcılıkta beraberce İş ortaklığı yaptığı yerli Rum’u bir konu görüşmek için yanına çağırıyor. Arkadaşım Komutanınız yanlış yapıyor bu böyle olursa toplum perişan olur. Bizle beraber Sizlerde sıkıntı çekersiniz. Beni Komutanınla görüştür isen ben bu konuyu her iki tarafa zarar vermeden çözümlerim diyor. Dedemin iş ortağı olması nedeniyle onun ne kadar kararlı. Duyarlı ve toplum tarafından sevilen biri olduğunu bildiği için, peki Nuri Bey diyerek Komutandan randevu almağa söz veriyor. Birkaç gün sonra Dedemin yanına gelerek, Komutan seninle görüşmeyi kabul etti ama sakın inat edip kızdırma çok aksi bir yapısı var diyerek Dedeme görüşme için yardımcı oluyor.
Dedem Komutanla konuşmasına; Komutan Bey Siz Atina’dan Buğday, Arpa ve Saman getirerek hem kendinize hem bize bakmak mı istersiniz? Yoksa biz normal çalışarak işlerimizi yapıp, harmanlarımızı kaldırarak, Size, Askerlerinize ve kendimize bakarsak mı daha iyi olur ne dersiniz diye soruyor. Bey Baba sen ne diyorsun ben, Atina’ dan nasıl buğday, Arpa getiririm tabii ki siz kendinize ve bize bakarsanız daha iyi olur cevabını veriyor.
Komutan; Peki bu nasıl olacak diye de soruyor. Dedem de Komutana Size günde kaç araba lazım olacak onu söyleyin diyor. Komutan da bana günde elli araba yeter diye cevap veriyor. Bunun üzerine Dedem de peki Komutan size her gün elli araba vereceğim. Ama elindeki aldığın tüm arabaları bırakacaksınnız, ben de sana her gün elli araba vereceğim diye cevap veriyor.
Komutan; tamam Bey Baba teklifin kabul ama bunun garantisi ne olacak diye soruyor. Dedem Başını göstererek kellem yeter mi diyor. Komutan senin kellen elli araba edecek mi diye sorunca, hemen Yaveri devreye girerek Komutanım Nuri Beyin başı çok elli araba eder diye cevaplıyor. Komutan geçin dışarıda yazıcı ile şartnameyi yazın diyerek Dedemi yaveri ile yazıcının yanına gönderiyor.
Dedem de yazıcıya yardım ederek sözleşmeyi yazdırıyor ve son cümleye de elli araba gelecek eldeki elli araba gidecek diyerek bir ilave yapıyor. Sözleşme karşılıklı imzalanıyor. Sözleşmenin bir nüshasını Dedeme vererek haydi bakalım Bey Baba görelim seni diyerek vedalaşıyorlar. Böylece Komutanın el koyduğu arabalardan elli adet araba orada bırakılarak diğer arabalar köylerine geri gidiyor.
Aradan bir gün geçiyor sabah kahvaltısını yapan Komutan, tıraşını oluyor ama bir gün önce vaat edilen her gün gönderileceği söylenen elli arabadan ses seda yok. Hemen ya-verine haber salıp yanına çağırıyor. Öfkeyle; ne oldu Senin kellesine çok araba eder dediğin adam ilk günde kellesini verdi çağır bakalım şunu diyor. Yaveri bin bir telaşla dedemi çağırı-yor ve Komutanın yanına beraberce giriyorlar. Komutan Bey Baba ne oldu senin söz verdiğin her gün elli araba diye soruyor. Dedem de Komutan elinizde elli arabamız var ikinci elli arabayı ne yapacaksın biz size ne zaman elli araba getirirsek onları alır diğerlerini bırakırsınız diye cevap veriyor. Komutan emirberine getir şu sözleşmeyi diye bağırıyor. Sözleşme gelip Komutan son maddeyi okuyunca, hemen kafasını duvara vurarak ulan yaşlı bir köylü gelip beni kandırdı diye hayıflanıyor.
Böylece de Uşak Köylüleri bu vahim durumdan Dedemin bulduğu basit ama gerçekçi bir formülle kurtuldukları için çok mutlu oluyorlar ve seviniyorlar. Böylece de rahatça İşgal süresince harmanlarını kaldırıp tarlalarını sürüp ekinlerini ekebiliyorlar. Bu konu da devamlı ve heyacanla köylerde konuşulup duruyor. Molla Ömer Oğlu Nuri ye duyulan ilgi ve sevgi hergeçen gün artıyor.
Tabii Dedemin Toplum için olumlu olan bu yaptığı hizmetten rahatsızlık duyanlar veya çekemeyenler, belki de çıkarları zedelenenler bu durumdan rahatsızlık duyarak Dedemin Yunan’ cı olduğunu ileri sürüp Ankara’da gereken yerlere Şikâyetten de geri kalmıyorlar.
İşgal Komutanlığı yaptığı mezalime bir yenisini daha ekleyerek zulmünü artırmaya devam ediyor. İşgal Komutanlığı güvenlik gerekçesiyle Uşak’ın giriş çıkış noktalarına birer karakol koyarak giriş ve çıkışları saate bağlayarak kontrol altına alıyor. Uşak'a giriş ve çıkışlar akşamları saat beş olarak tespit olup ilan ediliyor. Banaz, Sivaslı, Ulubey, Gediz çıkışlarında oluşan Karakollarda bu yasak sıkı bir şekilde uygulamaya konuluyor. Ayrıca da Uşak’tan çıkış yapacaklara iki liralık makbuz alma mecburiyeti getiriliyor. Ellerinde bu makbuz olmayanlar için çıkış yasağı koymuş. İki lira vererek makbuz alamayanlar Şehire ne giriş nede çıkış yapabiliyorlarmış. Para verip makbuz alacak pazarcılarda yetkili bulmak için işlerini bırakıp makbuz almak için uğraşıyorlarmış. Hem işinden olup hem de makbuz alamayanlar şehri terk edemiyormuş. Bu konunun çözülmesi için çok uğraş vermişler ama bir türlü netice alamamışlar.
Civar Kasabalardan gelen pazarcılar ve bazı Köy Muhtarları bir araya gelerek bu konunun çözümü için çare arayıp zorda kalınca içlerinden birisi, bu konuyu çözerse Molla Ömer Oğlu Nuri çözebilir diyor. Bunun üzerine birkaç Pazarcı Esnaf ile bazı köy muhtarları dedeme gelip durumu aktarıyor. Dedem de bu konu aceleye gelmez. Bırakın ben bu konuyu enikonu düşünerek bir çare bulmaya çalışayım diyor. Konu üzerinde bir fikir jimnastiği yaparak konunun çözümünü, gene beraberce halı dokutup İhracat yaptıkları Halı ortağı Yerli Rum’la bulacaklarına karar veriyor. Çünkü ortağı olan yerli Rum İşgal Komuta-nının yaveri imiş, onu çağırıp konuyu onunla tartışıp bulacakları ortak çözümü Komutana aktarırlarsa işlerin daha kolay olacağına inanıyor. Böylece Rum ortağını çağırıyor. Rum ortak gelince dedem arkadaşım bu böyle olmuyor bu işin bir kolayını bulmak zorundayız demiş. Rum ortağı nasıl olmasını düşündüğünü dedeme sormuş. Dedem de bak ortak demiş; Sizin işleriniz çok devamlı hareket halindesiniz, sabit duranlar ise Türkçe bilmiyor o nedenle para verip çıkış makbuzu alacak pazarcılar elinde para, makbuz verecek yetkiliyi arıyorlar ve bulamıyorlar. İşte o zaman sıkıntı başlıyor bunu sende biliyorsun.
Bunun için ben Komutana bir öneride bulunacağım. Bütün pazarcılar bu Halı Pazarındaki hanlarda konaklıyor ve akşam olunca da buradan köylerine gidiyorlar. İşte o zaman para vererek makbuz alacakları yetkiliyi bulamıyorlar. Bu durumdan ne Siz nede Biz memnun olmuyoruz. O nedenle buna bir çözüm bulmamız gerekir diyor. Ortağı Rum’da sen bunun için ne öneriyorsun dediğinde de bunu komutana aktaralım göreceksin o da kabul edecektir diyor.
Bu konunun tartışması için Komutanın yanına giden Dedem, Komutan Sizin işinizin çokluğu nedeniyle Pazarcılar Uşak’a giriş ve çıkışlarında almaları gereken iki liralık makbuz-ları almakta zorlanıyorlar. Bundan dolayı da çok mağdur olunuyor. Benim size bir önerim olacak Uşak Pazarı, Halı Pazarında kuruluyor. Dıştan gelen pazarcıların hemen hemen hepsi de bu civardaki hanlarda konaklıyorlar. İşini bitiren pazarcılar giderken bu hanlardaki bir yerden para karşılığı makbuzlarını alsalar sizin için daha iyi olmaz mı diye soruyor. Komutan bu nasıl alacak dediğinde de Dedem ben Size bu konuda yardımcı olayım diyor. Siz benim imza örneğini çıkış kapılarına vererek benim imzamı taşıyan makbuzlarla pazarcıların çıkışla-rına müsaade ederseniz. Ben de Hacı Gedik kahvesine oturur Sizin için bu iki liralık makbuz-larınızı keserim diyor. Ancak bunun için bir şartım olacak, yanıma bir asker vererek paraları Siz toplarsanız ve beni para işine karıştırmazsanız bu işi yapabilirim diyor.
Bu teklif Yunan Komutanının hoşuna da gidiyor ve gene yaverine, nasıl bu işi de bu Bey Baba yapabilir mi diye soruyor. Yaveri de evet, Nuri Bey her işi başarı ile yapabildiği gibi, bu işi de çok iyi yapar diye yanıtlıyor. Böylece Pazarcıların yaşadığı en büyük sorun Dedemin yaptığı büyük bir fedakârlık sonucu ortadan kalkıyor.
Evet, Anlattığım bu olay, böyle bir işi Vatani bir hizmet olarak düşünen sağduyulu İnsanlar açısından son derece normaldir. Ve ayrıca da yapılması gerekli olan Vatani bir görevlerdir. Ama gelin görün ki halkın yararına yapılan hizmetlerden rahatsızlık duyanlar belki de Molla Ömer Oğlunun başarısının altında ezilenler veya menfaatlerine zarar gelen insanlar da bu yapılan işlemden rahatsız oluyorlarmış ki Molla Ömer Oğlu Nuri Yunanla işbirliği yapıyor Yunan cı diyerek Ankara’ya şikâyetlerine devam etmişlerdir. Uşak’ta oluşan Kuvai Milliye yapısında dedemi göstermeyenleri ben buna bağlıyorum.
Dedemlerin aile olarak çok farklı mesleklerle topluma hizmet vermeleri onları daima ön plana çıkarmıştır. Bunun için olsa gerek, Uşak’ta tek meslekle iştigal eden ve Dedem kadar kıvrak zekâlı olmayanlar Dedemin bu yaptığı hizmetlerden rahatsız olup, bu hizmetleri gereksiz görerek daima dedemin aleyhinde çalışarak onu üst makamlara ısrarla şikâyet etmek durumunda kalmışlardır.
Dedemin İşgal Komutanıyla olan yakınlığının faydası; Yunanlılar mağlup olup kaçarlarken Şehri de yakıp yıkarak gitmişlerdir. Saray altı Mahallesindeki Dedemlerin evine o civardaki tüm komşular gelerek ( yüz civarında ) Molla Ömer Oğlu bizi de sakla diyerek eve doluşarak dedemden yardım istemişler. Dedem de hepsini detaylı bir şekilde hiç ko-nuşmamak ve hatta öksürmemelerini bile sıkı sıkı tembihleyerek eve ve samanlığa yerleş-tirmiştir. Rahmetli babamın anlattığına göre Kardeşlerinin en küçüğü olan Celal Amcam küçük çocuk olduğu için biraz laf dinlememiş. Tam Yunanlılar ellerinde gaz tenekeleriyle eve yaklaştığı sırada Celal amcam ağlamaya başlamış.
Babaannemizin tüm sessiz ol tembihi karsısında sesini kesmeyince, Dedem hemen oğlunun boğazını sıkarak senin yüzünden bu kadar kişi öleceğine sen öl diyerek müdahale etmiş. Dışarıda ellerinde gaz yağı dolu tenekelerle önüne geldikleri eve gaz yağı dökerek yakanlar, Dedemlerin evi önüne geldiklerinde Yunan askerleri ve hain yerli Rumlardan birisi buraya gaz dökmeyin Molla Ömer oğlu bize çok yardımcı oldu diyerek eve zarar vermeden geçmişler. Dışarıda bu gizlenme işine yetişemeyen bir komşuda açıkta kalmış ve yan komşumuz Bayraktarların Hakkı amcaların duvarını aşmak isterken Yunan Askerleri tarafından arkasından vurarak öldürülmüş. Bu acı olayın resmi de görsel arşivimde yerini alacaktır.
Rahmetli dedem, Kuvai Milliye için çalıştığını defalarca biz torunlarına söylemişti, İş ortağı olan yerli Rum ile olan samimiyeti neticesi dolaylı veya direk elde ettiği askeri bilgi-leri Türk silahlı kuvvetlerine ulaştırırmış. Bunu da bir hikâye gibi biz torunlarına anlatırdı. Ben Hacı Gedik hanının Hayvan ahırında daima birkaç merkep bulundururdum. Bizim eski geleneklerimize göre yakın arkadaş veya değerli seyyahlarımızın seyahatlerini daha kolay yapabilmeleri için Uşak’tan geçenlere gidecekleri yönde bizim önceden belirlediğimiz belirli yerlere uğrayacaklarsa, Merkeplerden birini onlara vererek seyahatlerini kolaylaştırırdık. Aslında onlar Uşak dışına bizim gönderdiğimiz gizli Askeri bilgileri götürdüklerini bilmezlerdi. Onlar gittiği yerde bizim merkebi teslim etmemizi istediğimiz kişiye merkebi ulaştırarak bizim istihbaratımıza habersiz olarak yardımcı oluyorlardı diye anlatırdı.
Ayni şekilde onlardan bize ulaşacak bilgiler var ise onlarda ayni sistemle misafirle geri gönderilen merkeple bize bilgileri getirirlerdi. Gelen bilgi ve talimatları da biz alarak gerekli işlemleri yapardık. Dedeme, bu iş nasıl oluyor diye sorduğumuzda işin püf noktasını şöyle anlatırdı. “ Merkeplerin kulakları çok uzun olduğu için biz çok küçük kâğıtlara bilgileri yazar ve onu bir huni şekline getirerek merkebin kulağının içine görülmeyecek şekilde ittirirdik. Bu yapılan işte dikkat edilmesi gereken en mühimi yaptığımız huninin sivri kısmını birazcık kopararak orada bir delik açılmasıydı. Böylece merkebin dışarıdan gelecek sesleri algılamasına engel olmazdık, aksi takdirde merkep kulaklarını sallaya sallaya kulağının içindeki yabancı maddeyi dışarı atar “ derdi.
Dedemin Şeker Fabrikası kurmak için karar vermesine etken olan olayların başında Memleketi ve Uşak halkı için vermiş olduğu yukarıda bahsettiğimiz bu inanılmaz hizmet-lerine karşılık Uşak Halkı ve civar Köylülerin gösterdiği teveccühten gelen moral ve güç gelmektedir. Bunun böyle olduğunu da ara sıra bizlere nasihat mahiyetinde hikâye gibi anlattığı ve yaşadığı olaylardan anlamak mümkündür. Torunlarına bir konuyu anlatırken hiçbir zaman yaşanan kötü olaylara verilecek cevabın ve alınacak karşı tavırların, kötülük düşünmeden ve intikam alırcasına hareket etmememiz gerektiğini yaptığı işlerden örnekler vererek nasihat şeklinde anlatırdı. Dedem bizlere, Daima doğruluktan, Dürüstlükten ve kötülük yapana iyilik yapmaktan bahsederdi. Yaptığınız işlerde dürüstlükten ayrılmayın zarar ediyoruz diye yaptığınız işte hileye kaçmayın daha dikkatli olun ama İtibarınızı zedeleyecek tavırlardan daima sakının derdi. Para kaybedin ama hiçbir şekilde itibarınızı kaybetmeyin o itibar sizi ömür boyu toplum içinde yaşatır derdi. İşte bu nasihatlerdir ki beni bu hizmeti vermeye itmiştir.
Dedemin Kendini Referanduma Tabi Tutma Nedeni
Dedem uzunca bir zaman yaptığı hazırlıklara rağmen hemen Fabrikayı kurma teşebbüsüne geçmekte kararsız kalıyor. Acaba bu fakru zaruret içindeki Uşak Halkı ve Köylüler Fabrikayı kurma hamlesini başlattığında kendini tam olarak destekleyecekler mi bunu kestiremiyor. İşe başlayıp ta bitirememenin olumsuzluğuna dayanabilecek mi bu konuda da tereddüt ediyor. İşte bu nedenle Şeker Fabrikasını kurma kararını almadan önce, Toplumun gerçekten kendisini sevip sevmediğine destekleyip desteklemeyeceklerini kesin olarak tespit etmek istiyor.
Gerçi yaptığı toplumsal hizmetlerle çevresindeki halkın itimadını kazanmıştı. Ama gene de yapacağı hamlede yeteri kadar destek bulamaz ise tüm planları alt üst olurdu. Bu nedenle son olarak vakit kaybetmeden yeni bir güvenoyu denemesine ihtiyaç vardı. Tam o sırada Hükümet Yerel Yönetimler için Belediye Reisliği seçimlerinin yapılmasına karar vermişti. Dedem için bu bulunmaz bir fırsattı. Sevilip sevilmediğini ve Halkın kendisini destekleme oranını da böylelikle test etmiş olacaktı. Fazla düşünmeden Uşak Belediye Reisliğine aday oldu.
Böylece kendi kendini Halkın onaylayıp onaylamamasının bir tespitini yapmış olacaktı. Kısacası Fikrinin uygulanıp uygulanmamasının Referandumunu yapmış olacaktı. Uşak Belediye Başkanlığına adaylığını açıkladıktan sonra, Uşak Eşrafı, Halı Pazarı Esnafı ve kahvehanelerde bulunanlar Molla Ömer Oğlu Nuri Bey Reisliğe aday ise seçime ne gerek var, gidip Belediye Başkanının masasına otursun denilen konuşmalar yapıldığını duydukça morali yerine geliyordu. Buna rağmen seçim olmalı ve tıraşı önüne dökülmeli idi.
Seçim yapılıyor ve Dedem Cumhuriyetin Uşakta seçilen ilk Belediye Reisi olmanın mutluluğunu yaşıyor. Ancak amacının Belediye Reisi olmak olmadığı için, Seçim sonrası, Görev taksimi için yapılan ilk toplantıda; Arkadaşlar benim size bir diyeceğim var önce beni dinleyin ve ondan sonra toplantımızı yapalım diyor.
Biliyorsunuz benim uzunca bir süredir yapmayı hayal ettiğim bir çalışmam var, Yanlış değerlendirmenizi de istemiyorum. Şayet ben Belediye reisliğini yaparsam, Senelerce hayalini kurduğum Şeker Fabrikası yapma işi ile ilgilenemem. Onun için sizden ricam beni bağışlamanız, Müsaadenizle görevimden İstifa ederek yerimi, birinci Naip Şaver oğlu Mustafa Efendiye devredeyim. Böylece ben de hayali ile yaşadığım Şeker Fabrikasını kurma işi ile uğraşayım. Şunu da iyi biliniz ki ben gene daima sizinle beraberim diyerek Belediye Reisliğinden istifa ederek ayrılıyor. Ondan sonra da Hacı gedik Hanındaki yazıhanesinde ve Hacı Gedik Kahvesinde Mangalda kül karıştırıp Şeker Fabrika kurma işini hızlandırarak çalışmalarına başlıyor.
Uşak tarihini Yazan Tarihcilerimizin Göremedikleri
40 YIL ÖNCE
27 Aralık 1926 tarihli Cumhuriyet ' ten
Bir hediye
Uşak Şeker Fabrikası ilk mahsulünden 410 kutu Şekeri
Tayyare Cemiyetine teberru etmiştir. Cemiyet bu şekerleri
Piyangoya koyacak ve hasılatıyla fabrika adına bir Tayyare
satın alacaktır.
Ankara - 26 ( A . A . ) - Uşak Şeker Fabrikası Tayyare Cemiyetine
İlk Mahsulünden dört Yüz on kutu teberru etmiştir. Bu Şekerler
Tayyare Cemiyeti Şubeleri tarafından müzayedeye konulacak
ve hasıl olacak para ile Fabrika namına bir Tayyare satın alınacaktır.
Yazılı basında çıkan bu heyecan verici haberin, Tam olarak anlaşılabilmesi için, olayın arka yüzünü de anlatmak gerekir. Böylelikle, Kendini düşünmeden toplum için çalışan İnsanlarla, Yaptıkları çalışmaları Toplum için yapıyoruz diyerek yola çıkıp öncelikle kendi çıkarlarını düşünüp hareket eden İnsanlar arasındaki farkın anlaşılması mümkün olur. Bu kişilerin verdikleri hizmetlerle Vatan ve Milletini ne kadar sevdikleri yaptıkları işin neticesinde ortaya çıkmalıdır.
Konuya biraz geri giderek girmekte fayda vardır. 1923 yılında Rahmetli dedemin Ankara'ya giderek Atatürk'ten icazet alma sırasında Atatürk'ün dedeme , Bey Baba ben yamalı bir bohça olan bütçeyi nasıl denkleştireceğim diye uğraşırken, sen gelmiş bana bu yamalı bütçeden binlerce lira para istiyorsun. İnan ki, sana bütçeden tırtırlı kuruş bile veremem dediğini sizlerle paylaşmıştım.
Bunun üzerine Dedem de cevaben, Paşam ben sizden para istemeye gelmedim, Benim Sizden istediğim, bu konu ile ilgili bana destek olup icazet vermenizdir. Siz bana bu konuda destek olursanız ben Sizden para almadan, Size ilk Türk Şekerini tattırma onurunu yaşayacağım demiş. Atatürk, o zaman Bey Baba sen de benim kadar inatcı birine benziyorsun, Yolun açık olsun uğraştığın konunun neresinde takılırsan bana gel yasal zeminde yolunu açayım demiş.
Buraya kadar olayların akışı normal seyrediyor. Ancak Trakya 'daki öncelikle, Kendi çıkarlarını düşünen bir grup Siyasetci ve Tüccar, önceden sahip oldukları imkanların ellerinden kaçmaması için,hemen harekete geçiyorlar. Devlet destekli bir komisyon oluşturup 1925 yılında Avrupaya Şeker Sanayini incelemeye gönderiliyorlar. Komisyon yaptıgı inceleme sonucu bir Alman Firması ile anlaşıp siparişlerini vererek geri dönüyorlar.
Alpullu'da kurulan 500.000.- lira sermayeli " İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T. A. Ş " kuruluyor. Bu Şirkete Ulu Önder Atatürk'ün yaklaşımı, U.T.Z.T.A.Ş. ne yaklaştığı gibi olmayarak, % 68 İş Bankasının, % 10 da Ziraat Bankasının ortak olması talimatıyla destek oluyor. Geri Kalan % 22 lik kısmı ise Edirne ,Tekirdağ Meb'usları ve Bazı Tüccarlardan oluşan on kişilik bir Yönetim ile göstermelik halka açık bir şirket kuruluyor. Yukarıda Uşak ve Alpullu Şeker Fabrikalarının Yönetim biçimlerinde anlattığım gibi % 78 lik bir hisseye sahip olan Bankalar, Alpullu Şeker Fabrikasının Yönetimine bile giremiyor. " Tüzük gereği "
Gelelim esas konumuza, Tayyare Cemiyeti, Cumhuriyetin Kuruluşu sonrası bir atılım yapmak, Zirai ilaçlama ve Pilot eğitimine hız vermek istiyor. Ancak ellerinde yeterince Tayyare olmadığı gibi yeni Tayyare alacak kaynakları da yoktur. Bunun için bir finansman bulup yeni tayyareler almak istiyorlar. Yönetim Kurulu toplantısında, Bir fikir oluşuyor. Yeni kurulan şeker Fabrikalarından teberru olarak Şeker isteyelim ve bunları Şubelerimizde açık artırma ile satıp gelir elde edelim diyorlar. Teklif kabul buluyor ve hemen iki Fabrikaya mektup yazıp ürettikleri Türk şekerlerinden istiyorlar.
Bir sonraki yapılan Yönetim Kurulu toplantısında cevaben gelen mektupları okurken, Öncelikle Devlet destekli olduğunu bildikleri Alpullu Şeker Fabrikasından gelen cevap mektubunu büyük bir ümitle açıyorlar. Mektupta cevaben, Önerilerini çok olumlu karşıladıklarını, ancak İşletmelerinin henüz yeni olduğu için Kara geçemediklerini, ancak ileride İşletme kara geçtiğinde tekliflerinin yeniden degerlendirileceğini belirten bir cevapla karşılaşıyorlar. Yönetim Kurulunun morali bozuk bir vaziyette, İkinci olarak Uşak Şeker Fabrikasından gelen mektubu açıyor ve okumaya başlıyorlar. Memleketin gelecegine nafi aldığınız bu kararı kutluyoruz, bu kararınızı uygulayabilme-niz için, biz de üzerimize düşen vazifemizi yerine getirerek size 410 kilo Uşak şekerini gönderiroruz. Mektuptaki imza, Meclisi İdare Reisi Nuri. Tayyare Cemiyeti Yönetimi bu müsbet cevap karşısında bir oh çekerek rahatlıyor.
Bu gelen Şekerler Türkiyedeki mevcut Türk Hava Kurumu Şubelerinde açık artırma ile satılıyor ve 64.000.- lira gelir elde ediliyor. Alınmak istenilen Uçakların tanesi 32.000.- liradır. Bu para ile iki tane Çift kanatlı Uçak siparişi veriliyor. Bu uçaklar Zirai İlaçlama ve Pilot Eğitimi için kullanılacaktır. Yönetim Kurulu Uşak Şeker Fabrikasının yaptığı iyiliği küçümsemediğini anlatmak için bir karar alıyor. Pilot yetiştirme ve Zirai ilaçlama merkezinin Uşakta oluşturulmasına karar veriyor.
Bu amaçla Kütahya Valiliğine bir yazı yazarak uçakların konuşlandırılması için kendilerine yer gösterilmesini istiyor. İşte bu taleplede işler karışıyor. Baştan beri var olan Nuri Şekeri yok etme savaşı iyice su yüzüne çıkıyor. Kütahya Valiliği Uşak Kaymakam' ına bu iki Uçak için bir yer gösterilmesini istiyor. Molla Ömeroğlunun başarısını ve Toplum içinde Yükselmesini önlemek için onunla savaşan İktidar yanlısı Yönetim Kurulundaki grup hemen harekete geçerek Kaymakam'a Uçakların Uşakta konuşlandırılması bizim otoritemizi bozar, Biz Molla Ömer Oğlunu yok etmek için uğraşırken o daima yükseliyor. Kaymakam Bey ne yap, ne et Uçaklar Uşak'ta Konuşladırlmasın diyerek baskı yapıyorlar. Ne acıdırki o zamanın siyasi ağırlığı ve Halk Fırkası baskısı Kaymakamın gücünü aştığı için Kaymakam Bey de Ankara Tayyare Cemiyetine bir cevap yazarak Uçakların Uşak'ta konuşlanacağı yerin olmadığını belirtip teklifi geri çeviriyor.
Tayyare Cemiyeti Yönetim Kurulu olumsuz karara üzülüyor ama Demokrasilerde çare tükenmez fikriyle onlar da Uçakların adını " Uşak - 1 ve Uşak - 2 " koyarak Dedemin yaptığı iyiliği karşılıksız bırakmıyorlar. Bunu niye anlatıyorum onu biraz açmam gerekecek. Dedemin yaptığı büyük işlerin altında ezilen Uşak'taki rakipleri ne yaptılarsa bir türlü alt edemedikleri Molla Ömer Oğlunu daima baskı altında tutarak başka işler yapmasını da önlemişlerdir.
Bu neden böyle oluyor biliyormusunuz, Bütün bu olumsuzlukların sebebi dedemle siyasi görüşlerinin örtüşmemiş olmasıdır. Ne yazıktırki bu tarz olumsuzlukları yaparak aslen en büyük kötülüğü Uşak'a yaptıklarının farkında bile değiller. Tarihte gerçekler belirli bir zaman sonra mutlaka meydana çıkarlar. Ama iş işten geçmiş olunca da bu meydana çıkan gerçeklerin hiç bir kıymeti kalmıyor, bundan da en çok o hizmeti alamayan toplumdaki insanlar görmüş oluyor. Çünkü Rahmatli Dedemin Şeker Fabrikasını Kurduktan sonraki, Kafasında tasarlayıp yapmak isteyipte yapamadığı projelerin uygulanamamasınnın zararını Uşak halkı çekmektedir.
Rahmetli dedemin Kafasında tasarlayıp gerçekleştiremediği konuların birisi, Murat Dağı eteklerinden doğan Çokrağan suyunu Uşak'a getirerek Uşağın Su sorununu kökünden hallet-mek ve bu arada da Suyu getirirken de suyun yüksekten akış cazibesini kullanarak beş altı yerde Elektirik santralı kurarak Elektirik elde edmek, O elektirikle de Banaz Uşak arasındaki Karayolu ulaşımını, Elektirikli Otobüsle ( Tıraloybüs ) sağlamak mış. Bu fikirlerini bizlere anlatırken nasihat da etmekten de geri kalmazdı. Böyle yaşadığı olumsuzlukları anlatırken çok üzüntülü bir ruh haline girer ve bizlere de daima toplum yararına yapacağınız işlerde hiç yorulmadan ve işte suiistimal etmeden hizmet edin ki Ruhen ve vicdanen rahat olursunuz. Sonunda da Toplum sizi asla unutmaz derdi.
Cumhuriyetin kuruluşu sonrası hedefleri ve gayeleri ayni olmasına rağmen iki fabrikanın Yönetimindeki düşünce ve Memlekete Fayda anlayışlarının ne kadar farklı olduğunun ortaya çıkması bakımından bu konuyu anlatmak durumunda kaldım. Olay henüz bimiş değildir, Uşak'ta faaliyete geçen Şeker fabrikasının Nuri Şeker'e verdiği güç her geçen gün artmakta olduğu için Yönetimdeki hasımları daha da ileriye giderek Ankaya'ya yaptıkları şikayetlerin dozlarını artırarak eksi çalışmalarına devam etmektedirler.
Bir yandan da Uşakta Fabrikanın ğüç durumlara düşmesi için ellerinden ne gerekiyorsa planlı bir şekilde uygulayarak Dedemin aleyninde çalışıyorlar. Bu planın içinde Şeker Fabrikası Ziraat teşkilatında görevli ziraatcılar vasıtasıyla Köyleri dolaşarak Köylülere Pancar ekmemelerini söyliyorlar. Molla Ömer Oğlunun çok zeki olduğunu Pancar ektiğiniz tarlalaradan verimli olanları tespit ettirip, bu verimli tarlalarınızı Fabrika üzerine tapusunu alacağını anlatmaya kadar varıyor.
Bu planları tutmayınca da açıkca Şeker Fabrikası Yönetimine baskı yaparak sözde, Uşaktaki arazilerde kaliteli pancar yetişmediği için ( Aslında Uşak Topraklarındaki yetişen pancarlarda ki şeker oranı % 18 civarında olduğunu yapılan tüm analizler ortaya koymaktadır. ) Uşak dışındaki arazilere Pancar ektirilerek " Alaşehir ve Salihli Ovalarına " fabrikanın masraflarının artırılmasını sağlıyorlar. Böylece Şeker Fabrikasının İşleyecek pancar bulmasını zorlaştırıyorlar ve daha fazla zarar etmesini sağlayarak olumsuz kötülüklerine bir yenisini ekliyorlar.
Sonuç olarak Fabrika, Kurucu ortak olan Binlerce Köylülerin ellerinden alınarak Devletleştiriliyor. Ama Nuri Şeker'le uğraşmaları gene bitmiyor, Aman Allahım Bu nasıl bir kin ? Nasıl bir düşüncedir ki Molla Ömer Oğlu Nurinin diktiği ağaç kurutulmak isteniyor, Bu uğraşı yapan nekatif insanlar, bari Uşak veya Memleket'in her hangi bir yerinde toplum yararına bir iş yapmışlarmı ki yapanların bu kadar üzerine gidebiliyorlar. Olayı bu açıdan değerlendirip hareket etseler belki hatalarını daha iyi anlayabilirlerdi.
Türkiye'de, Uşak Şeker Fabrikası sonradan kurulan Şeker Fabrikalarının ihtiyacı olan ara eleman ve Ustaların yetiştirildiği bir okul ve yeni kurulan Şeker Fabrikalarının Ekolü olmuştur. Buna rağmen Uşak Şeker Fabrikasına Tek parti döneminde çivi bile çakılmamış, kapasitesi artırılmamış kendi haline bırakılmıştır. Buna rağmen. Alpullu Şeker Fabrikası 500 / ton / gün kapasiteli kurularak faaliyetini sürdürürken, Sonradan günlük kapasitesi yapılan ilave tevsilerle 1930 yılında 800, 1931 yılında 1000, 1943 yılında 1400 , 1951 yılında 1900 , 1965 yılında da 4000 tona çıkartılmıştır. İlkler Şehri Uşak'ta Kurulan Uşak Şeker Fabrikası İlk olmanın gururu ve mutluluğu ile yetinerek, gelişmesine engel olanların sayesinde yerinde sayarak bu günlere kadar gelmiştir. Bunada şükretmek lazım.
Uşak'ta 1926 dan sonra seçilen Belediye başkanları, Atanan Kaymakam ve Valiler, Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyeleri ve Tüm Sivil Toplum Kuruluşlarının yetkililerinden hiç birisi kardeşim Ülkenin şeker ihtiyacı karşılanamıyor, Şeker İthal oluyor, Bizim bu Şeker Fabrikamız 1926 yılında kurulmuştu yeri de müsait'ti Trakya'daki Şeker Fabrikasının devamlı olarak kapasitesini artırarak büyütüyorsunuz da Uşak şeker Fabrikamızın kapasitesini niye artırmıyorsunuz diyemedi. Bunun nedenini, Şeker Ailesi olarak bizler anlamakta güçlük çekiyoruz.
Bu düşmanlık Fabrikanın Devletleştirilmesi aşamasında da hız kesmeyerek yapılan Denetlemede de aynen devam etmiştir. Fabrikayının hesaplarını tetkik eden Sayın Müfettişlerin masrafa atıldığını gördükleri, Dedemin Tayyare Cemiyetine gönderdiği iki Uçak Alınmasına sebeb olan 410 kilo Şekerin bile bu masraf olamaz bunu kim verdiyse o öder diyerek Dedeme ödetilmesine kadar gidiyor.
Molla Ömer Zade' lerin Uşakta yaşamasına rağmen Dedemin 0 - 65 yaş arasının Tarihçilerce bile bahsedilmeme nedenini de anlayamıyoruz. Uşak tarihini okuyanlar sanki Nuri Şeker 65 - 66 yaşlarında Uşak'a gelmiş ve Yunanlılar gidince de, Şeker Fabrikasını kurma aşamasından başlayan bir serüveninden bahsediyor. Bu konu da Ailemiz için bir üzüntü kaynağıdır. Dedem biz torunlarına Milli İstihbarat teşkilatında görev aldığını Yunan İşkalinde de Kuvai Milliye ile beraber Çalıştığından defalarca bahsetmiştir. Kuvvai Milliyenin kaydını tutanlar acaba o zamandan beri dedemle anlaşamadıkları için mi bu böyle olmuştur ve kayıtlar tutulurken Molla Ömer Oğlu Nuri daima atlanmışmıdır, bunu merak ediyorum.
Dedeciğim sen yerinde rahat Uyu hiç üzülme Sana o eziyetleri yapan zihniyetler Senin başarının gölgelenmesine değil daha da parlamasına ve Senin Şükranla anılmana sebeb oluyorlar, ama kendilerini anan bile yok. Ruhun Şad olsun.
İşte Tayyare Cemiyetinin aldığı iki Uçak için koydukları Uşak - 1 ve Uşak - 2 isminin serüveni budur.
Molla Ömer Oğlu Sülalesinin Beş Yıl Suriyeye Sürülmesinin Teklifi
Dedemle uğraşan, çıkarcı ve Siyasi gruplar o kadar ileri gitmişler ki bir türlü yaptıkları eziyet ve menfi danranışları kendilerini tatmin etmemiş. Gözleri dönmüş olarak daha daha ne yapabiliriz diye düşünüp taşınmışlar ve neticede Molla Ömer oğlu Nuri'nin sülalesini Yurt dında bir Ülkeye ( Suriye'ye 5 yıl ) sürgüne gönderilmesi için plan yapmışlar. Kendilerince gerekli gördükleri suçlamaları içeren bir metni kaleme almışlar. Bu kaleme aldıkları arzuhali de, Topluma hizmet vermeleri için seçilmişlerle birlikte Uşak'ın o zamanda ileri gelenleri bir araya gelip Meclisin gündemine alınması için Meclis Sekreterliğine sunmuşlar.
Meclis Sekreteri veya Atatürk'ün özel kalem Müdürü bunu tam olarak bilemiyorum. 1923 yılından beri Şeker Fabrikası kurmak için Ankara'ya gelip Meclisin merdivenlerini aşındıran, Vatanına hizmet verme aşkıyla yanan vakur ve kararlı duruşa sahip olan Dedemi çok iyi tanıdığı için. Dilekçeye bakmış ve Gelen Mebus ve Uşak Zevatına; Beyler böyle hizmet için yaratılmış bir adam her ilde olmaz, Sizin İlçenizden böyle bir adam çıkıp Memleketimize çok büyük bir hizmet etmiş onunla gurur duyacağınıza, Sizler gelmiş onu Sürgüne Göndermek için Meclise dilekçe veriyorsunuz. Yazıklar olsun sizlere bu nasıl bir düşmanlıktır anlamakta güçlük çekiyorum demiş. Yetkililer sen karışma, bunu oturum gündemine al diyerek oradan ayrılmışlar.
Bu kesin direniş üzerine Genel Sekreter peki beyler siz bilirsiniz diyerek onları göndermiş. Hemen akabinde dedeme bir telgraf çekerek Nuri Bey çabuk Ankara'ya gel demiş. Dedem o sırada İstanbulda imiş ve apat topar Ankara'ya gitmiş ve ne acıdır ki aleyhindeki bu Sürgün teklif dilekçesini görmüş. Hemen Ulu Önder Atatürk'den bir randevu talep edip onunla konu üzerinde detaylıca görüştükten sonra, Dilekçe Atatürk'ün talimatıyla Millet Meclisi oturumundan geri çekilerek işlem yapılmamış.
Uşak Şeker Fabrikası Uşaktan Başka Bir İle Taşınsın Teklifi
Yazdığım bu yazıların krolonojik sıralamasında yanılgılar olabilir. Yaptığım tüm araştırmalar içerik olarak yüzde doksan doğru olduğu için rahatlıkla bunları sizlerle paylaşabiliyorum. Dedemin bizlere söylediği bir sözü sizlerle paylaşmak istiyorum. Düşmanınız sinsice harakat ediyorsa ona dikkat ediniz ne zaman ne yapacağını kestiremeniz zor olur derdi.
Tüm yaptıkları fenalıklara rağmen Molla Ömer oğlu Nuri'yi alt edemeyen muhalif gruplar kendilerini çok zeki zannederek yeni bir hamle daha yapıyorlar. Nuri'nin gücü nereden geliyor diye düşünüyorlar ve bu gücün elinden alınmasıyla onu yok ederiz diye seviniyorlar. Tabii ki bu güçte Uşak Şeker Fabrikası olarak karşılarına çıkıyor. Onun yok edilmesi de ancak Şeker Fabrikasının Uşak'tan sökülüp bir başka Şehire gönderilmesi ile olacaktır. İşte bu aşamada devreye gene Seçilmişlerle Uşak'ın ileri gelen Zevatları giriyorlar. Bu sefer bunu Meclis gündemine taşıma başarısını gösteriyorlar. Ancak kafalarının almadığı ve anlamadıkları bir konu varki ona hiç dikkat etmiyorlar.
Meclis gündeminde yapılan tartışmalar ortaya şu gerçegi koyuyor. Kütahya Mebuslarından başka, Memleketini seven diğer İllerin Mebuslarının yaptığı olumlu savunma neticesi Fabrikanın Uşak'tan kaldırılıp başka bir yere götürülmesi yerine, Maliye Bakanlığının parasal destek çıkarak orada çalışmasının sağlanması daha yerinde olacaktır demeleri üzerine Şeker Fabrikasının Uşak'tan kaldırılıp Eskişehir'e götürülmesi konusuda kabul görmüyor.
Bu görüşme 06.Temmuz.1930 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde Uşak Şeker Fabrikasının Başka Bir Yere Nakli Mevzu Bahis Değildir diye yayınlanmıştır.
Köylülere Pancar Ekmeyin Molla Ömer Oğlu Tarlalarınızı
Fabrikanın Üzerine tapu Ettirerek Elinizden Alacak Konusu
Rahmet Dedemizin biz torunlarına yaşadıkları olumsuzlukları anlattıkca bizlerin içinin de daraldığı konulardan birini daha sizlerle paylaşimak istiyorum. Fabrikanın kurulması işlemleri devam ederken. Dedem bir yandan da köyleri bire bir gezip oradaki toprağı çok olan Ağalarla sohbet edermiş. Bu arada da seneye tarlalarınıza Pancar ekeceksiniz diyerek onları peşinen pancar ekmeye zorlarmış. Ekmek istemeyen Ağalara da, madem sen pancar ekmek istemiyorsun, seneye senin tarlana ben ortakcı olarak pancar ekeceğim sen karışma dermiş.Tüm bunlar olurken Fabrikanın inşaatı ve montajı tamamlanmış. İlk ekimlerle üretilen Pancarlar, yeni bir ürün olduğu için Köylüler fazla ekim yapmadıkları için fabrikanın az çalışmasına neden olmuş. Köyler gezilerek ekim alanlarının çoğalması sağlanıyorken.
Muhalif grup devreye girip Dedemlerin pancar ekmeleri için dolaştığı Köylere arkadan giderek sakın ha Molla Ömer oğlu Nuri'nin dediğine inanmayın. O çok zeki birisi sizin tarlalarınıza pancar ektirerek onların verimlilerini tespit edip sonra Şirketin üzerine tarlanın tapusunu çıkartacak diye ters propağanda yayıyorlarmış. 1926 ların Köylüsü çok saf ve Cahil olduğu için bu sözlere kanarak ekim alanlarını azaltıyorlarmış. Karşı tarafın amacı Fabrikanın zarar etmesi ve Molla Ömer Oğlu Nuri'nin itibarının kırılması imiş.
Dedem bize bunları anlatırdı. Bizlerde hem güler hemde dedeme hayran hayran bakardık. Sene 1967 ler Çarşamba günü Eniştem olan Mehmet Serdaroğlunun Halı Pazarındaki Helvacı dükkanında onlara yardım edeken, içeriye Azmi Coşkun amca girdi. Azmi amca eniştemin babası, Mustafa Serdapoğlunun yakın arkadaş idi. Yazıhanede kahve içerlerken, bana hitaben oğlum Mehmet buraya gelirmisin sana bir olay anlatacağım dedi.
Ben 1928 yılında Ziraat Kursunu bitirerek Şeker Fabrikasında çalışmak için Ziraat Teşkilatına girdim. Amacım Memleketime hizmet etmekti, ancak sonraları anladım ki ben istemeyerek Rahmetli deden Nuri Amcaya çok büyük bir kötülük yapmışım. Fabrika Yönetimi beni Köylere göndererek sakın ha tarlalarınıza pancar ekmeyin Molla Ömer oğlu Nuri tarlalarınızı elinizden alacak diye bana propoğanda yaptırdılar. Köylülere Fabrikanın tarlalarına ekmeleri için verilen Pancar tohumlarını hayvanlara yem olarak yedirmelerini söyleyerek bir çok yanlış yaptım. Ama bu benim değil beni işe alarak bana bunu yaptıranların oyunu imiş bunu sonraları anladım. Allah beni affetsin Sen de benim için Dedene aracı olarak benim affedilmeme yardımcı ol dedi.
Bu konu her zaman Köylere yaptığımız ziyaretlerde yaşlıların bizlere anlattıklarıyla örtüşen bir olaydı. Bunun tamamlayıcısı olarak , Yaptığım Köy ziyaretlerinde bana anlatılanlarda bunu kanıtlamaktadır. Dedemin güvenerek tarlasına ekmesi için verdiği pancar tohumlarının yarısını tarlaya ekerek, diğer yarısını hayvanlarına yem olarak verenler yaptıklarından dolayı çok üzgün olduklarını bana anlatırlardı. Pancar söküm zamanı dedemin hesapladığı rekoltenin yarısı fabrikaya teslim edildiği için dedem hesapların da neden yanıldığını araştırıken bu konuyu tespit etmiş. Ama yapacak bir şeyin olmadığını, Kedinin yavrusunu yemeğe karar verdiği zaman onu fareye benzetmiş olduğunu biliyormuş.